26 Şubat 2013 Salı

6331 SAYILI İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU AYRINTILI DEĞERLENDİRME BÖLÜM I (ilk 10 madde)


6331 SAYILI İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU
AYRINTILI DEĞERLENDİRME BÖLÜM I (ilk 10 madde)

Kanunla ilgili tam metne buradan ulaşabilirsiniz. Daha önce kanunun geneli hakkında bir değerlendirme metni yayınlamıştım. Bu değerlendirmede, maddeler taranarak getirilen yenilikler tartışılacaktır.

Bu kanun işçi kavramı yerine çalışan tanımını getirerek kamu çalışanları da dahil olacak şekilde tüm çalışanları kapsamaktadır. Stajerler ve çıraklar da kapsama alınmıştır. Ancak bazı istisnalar kanunun 2. maddesinde belirtilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı faaliyetleri, afet ve acil durum faaliyetleri, ev hizmetleri, çalışan istihdam etmeden kendi başlarına mal ya da hizmet üretenler, hükümlü ve tutuklulara yönelik faaliyetler bu kanunun kapsamı dışında yer almıştır.



Tanımlar bölümünde dikkat çekenlerden biri işyeri tanımı; [h) İşyeri: Mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile çalışanın birlikte örgütlendiği, işverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen işyerine bağlı yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim yerleri ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçları da içeren organizasyonu],
Geniş bir tanımlama yapılarak oluşabilecek kafa karışıklıklarının önüne geçilmiş. İşyeri sonuç itibarıyla bir maddi olmayan unsurları da içeren bir organizasyon olarak nitelenmiş.

Tanımlar maddesinde (2) İşveren adına hareket eden, işin ve işyerinin yönetiminde görev alan işveren vekilleri, bu Kanunun uygulanması bakımından işveren sayılır. ifadesi oldukça dikkat çekici ve yoruma açık.

Kanunun 4. maddesi işverenin yükümlülüklerini tanımlamış, işveren sorumluluğunun çerçevesi oldukça geniş tutulmuş ve çalışanların yükümlülüklerinin ve işyeri dışındaki uzman kişi ya da kuruluşlardan hizmet alınmasının işverenin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı açıkça belirtilmiş.

5. Madde risklerden korunma ilkelerini fıkralar halinde sıralamış. Teknik gelişmelere uyum sağlamak, toplu koruma tedbirlerinde öncelik tanımak, işyeri ve ekipman tasarımı, üretim metodlarının seçiminde sağlık ve güvenlik konularını önde tutmak gibi aslında çok genel ama kanun koyucunun niyetini belli eden ifadeler yer almış.

6. madde “iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri” adı altında oldukça önemli bölümler içeriyor. Burada esas olarak çalışan sayısı yada tehlike sınıfı belirtilmeden işveren tarafından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendirileceği tanımlanmış. Kanun taslak halindeyken ve ilk çıktığı dönemlerde basında spekülatif olarak, bakkalların, apartmanların yani içinde 1 tane bile olsa çalışan bulunan tüm işyerlerinde doktor ve hemşire bulunacak şeklinde spekülatif haberlerin çıkmasına sebep olan madde işte bu. Oysa gerçek böyle değil, çünkü bir çok ek düzenleme ile çalışan sayısı ve tehlike sınıfana göre değişen yükümlülükler öngörülmüştür. 10 kişiye kadar çalışanı olan işyerlerinde daha çok dosya üzerinden yürüyen ve hizmet alımı şeklinde bir yükümlülük olacak. Üstelik bu grup için devlet desteği söz konusu olacak.
Aynı madde işverene çalışanları arasında istenen özelliklere haiz kimse olması durumunda onların görevlendirilmesi yok ise hizmetin tamamı ya da bir kısmını OSGB lerden alınması emrini veriyor. Bazı yorumlar; bu ifade ile zaten işyeri hekimi yada iş güvenliği uzmanı çalıştıran işverenin, kanunu bahane ederek bu çalışanlardan vaz geçip OSGB’lerden hizmet almasını engellemek amacı güttüğü yönünde.


Bu maddenin 1. fıkrasını d bendinde, işverenin, görevlendirdiği kişi yada hizmet aldığı kuruluş tarafından kendisine yazılı olarak bildirilen tedbirleri yerine getirme yükümlülüğü olduğu dikkat çeken bir durum. 2. fıkrada zorunlulukları 2014 yılında başlayacak kamu kurumlarının bu hizmeti Sağlık Bakanlığına ait birimlerden alabileceğini yada ihale kanununa göre ihale ile alabileceğini düzenlemiş.
Bence bu kanunun en zorlama ve işveren örgütlerinin kulisi ile konulduğu belli olan düzenlemesi tam gün işyeri hekimi görevlendirilen işyerlerinde diğer sağlık personeli görevlendirilmesinin gerekli olmadığına dair düzenlemedir. Gerçekte sağlık hizmetinin yapısına aykırı olan bu durum aslında kanunun kendisi ile de çelişiyor. Şöyle ki; örneğin 499 çalışanı olan ve çok tehlikeli sınıfta yer alan bir işyerinde ayda 66 saat işyeri hekimi, 99 saat diğer sağlık personeli çalışması gerekiyor (taslağa göre) oysa bu işyerinin 500 çalışanı olsaydı sadece 160 saat hekim çalıştırması (160 saat) yeterli olacak. Diğer sağlık personelinin desteğinden yoksun olan bir hekimin ne denli verimli çalışabileceği de dikkat çeken bir noktadır.

7. Madde 10 kişiden az çalışanı olan işyerlerinin kamu tarafından desteklenmesi ile ilgili hükümleri içeriyor. Düzenlemenin ayrıntıları bakanlar kuruluna bırakılmış. Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfın zorunluluklarının Haziran 2013 de başlayacağı göz önünde bulundurulursa bu tarihten önce Bakanlar Kurulu tarafından bir düzenleme yapılacağı açıktır. Uygun projelerle donatılmış, hakkaniyeti ön planda tutan bu desteğin ülkmizde iş sağlığı ve güvenliğinin gelişmesinde çok değerli katkıları olacağını düşünüyorum. Bu grupta bir çok işyeri olduğu ve bunlarda şu ana kadar hiç bir tedbir ve düzenleme olmadığı düşünülürse bu alanın desteklenmesinin önemi çok açıktır.

Madde 8, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanını çalışmalarının genel çerçevesi ile ilgili bilgi veriyor. 1.fıkrada mesleki bağımsızlık, etik kurallar, hak ve yetkiler ifadeleri yer alıyor. Bir çalışan olarak bu profesyonellerin hakları, bağımsızlıkları ve mesleki etik kuralları bakımından daha güçlü koruyucu müeyyidelerin olması gerektiğini düşünüyorum.
Aynı maddenin ikinci fıkrası işyerinde alınması gereken tedbirlerin işverene yazılı olarak bildirilmesi, bildirilen hususlardan hayati tehlike arz edenlerin işveren tarafından yerine getirilmemesi halinde bakanlığa bildirilmesi gerektiğini ifade ediyor. Bence kanunun genelinde en ilginç bölümlerden birisi burasıdır. Aslında belki bir iki paragrafta açıkça bahsedilmesi gereken mesleki bağımsızlık ve etik kurallar bir cümleyle geçiştirildiği gibi, işyeri hekimine ve iş güvenliği uzmanına kendi işverenini bakanlığa şikayet etme yükümlülüğü de oldukça muğlak bir şekilde ifade edilmiş. Ülkemiz şartlarında bu şikayet mekanizmasının fiilen sağlıklı yürüyeceğine inanmıyorum. Ücretini aldığı işvereni yazılı olarak uyarmak bile sıkıntılı bir sürece dönüşebilecekken, hayati tehlike içeren hususların bakanlığa şikayet edilmesi hemen hiç mümkün olamayacaktır.
Çalışanın ölümü ya da malüliyetiyle sonuçlanacak kaza ya da meslek hastalıklarında ihmali tesbit edilen İGU ya da İYH’nin yetki belgesinin askıya alınacağını ifade eden fıkra için de benzer bir değerlendirme yapılabilir. Bu ihmal ki tarafından ve nasıl tesbit edileceği açıklanmaya muhtaç bir konu olarak kalmış. Muhtemelen bu alanda yargı kararları ortaya çıkmaya başladıkça bir açıklık sağlanması mümkün olacaktır.
Aynı maddenin 5. fıkrası A, B, C sınıfı İGU görev yapacakları tehlike sınıfını açıklamış ve bakanlığa bu konuda sektörel düzenlemeler yapma hakkı vermiş. Ülkemizde özellikle A ve B sınıfı uzman sayısındaki yetersizlik nedeniyle uygulamada bazı sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Kanunun geçici 4. maddesi 4 yıl süre ile A sınıfı yerine B, 3 yıl süreyle de B yerine C sınıfı İGU görevlendirilmesinin yeterli olacağını bildirmektedir. Bu durum da özellikle çok tehlikeli sınıftaki işyerlerinde sorunu çözmeye yetmemiş ve bu alanlarda A ve B sınıfı İGU sayısal yetersizliği nedeniyle çok yüksek ücret talepleri olmuş ve bu durum işverenlerce tepkiye yol açmıştır. Bu tepki nedeniyle olsa gerek 29 Aralık 2012 de yayınlanan İGU ile ilgili yönetmelik üzerinden henüz bir ay geçmişken değiştirilmiştir. Bu değişiklikle aynı sektörde 750 gün prim yatırılmış olan ve C sınıfı İGU belgesine sahip uzmanların o sektörde A sınıfı gibi çalışabililmelerinin önü açılmış oldu.

9. Madde işyerlerinin tehlike sınıflarının bir tebliğ ile düzenleneceğini belirtiyor. Bu tebliğ de 2012 yılının son günlerinde yayınlandı. Oldukça dikkatli ve ince eleyerek yapılmış bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Konunun doğası gereği üzerinde zaman içinde değişiklikler yapılabilir.


10. Madde, Risk değerlendirmesinin genel hatlarını ve sonucunda yapılacaklara yönelik genel ifadeler içerirken işverene risklerin belirlenmesine yönelik kontrol, ölçüm ve araştırmaların yapılmasını görevini de veriyor. Risk Değerlendirmesi ile ilgili ayrıntılar yine 2012 son günlerinde yayınlanan yönetmelikle belirlendi. Burada bu değerlendirmenin nasıl, kimlerce ve ne sıklıkla yapılacağı ortaya konmuş oldu. Aslına bakılırsa risk değerlendirmesi zorunluluğu bu kanunun kapsamına giren tüm işyerlerinde tehlike sınıfına ve çalışan sayısına bakılmaksıznın 1 Ocak 2013 itibarıyla başladı. Örneğin 5 kişinin çalıştığı bir konfeksyon dükkanı için bu zorunluluk halen var. Bakanlık yaptığı açıklamalarla bu tarz işyerlerine özel klavuzlar ve rehberler hazırlanacağını duyurdu ancak henüz ortada bir çalışma yok.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder